Bayram tatilinde Tunceli,Ovacık,Elazığ,Malatya’ya gideceğimi söylediğimde bir çok kişi bana ‘’Neden,ne var ki oralarda ‘’ dedi.İlgisiz ve garip karşıladılar.Kuzey Ege ya da İzmir,İstanbul dururken üstelik orada tanıdıklarım varken neden küçük bir Doğu Anadolu turu yapmak istediğimi merak etmiş olmalılar…Oysa ki Pandemiden önce neredeyse bütün Doğu Anadolu’yu gezdim.Erzincan,Erzurum,Ağrı,Bitlis,Van,Sivas ve bir çok ilçelerini ve tarihi eserlerini gördüm.Görmediğim birkaç yer kalmıştı ve bayram tatilini fırsat bilerek özellikle Tunceli,Elazığ ve Malatya’yı görmek istemiştim.
Akşam saat 11:00 de Adana’dan tur şirketi ile yola çıktık ve sabah 6:30 gibi Tuncelideydik. Tunceli-Munzur Çayı gerçekten görülmeye değer.Mevsim itibari ile bahar ayları olduğu için her yer Karadeniz gibi yemyeşildi.Dağların tepelerinden çok faydalı olduğu söylenen ve hafif ekşi tadı olan ‘’Işkın otu’’ toplayanlar oldu.Sonra hayatımda ilk defa Cem Evine gittim.Tur kafilesinde Alevi olduğunu söyleyen bir kadın tur rehberine fırsat vermeden bizlere en gerçek ağızdan Alevi gelenekleri ve Cem evlerinde uygulanan ritüellerden bahsetti.Üniversitede en yakın arkadaşım Alevi idi.Gerçekten aydın insanlar ve ne yazık ki bazı gelenekleri yanlış biliniyor ve yorumlanıyor gerçekten.
Ertesi gün Elazığ’a yol aldık.Harput’u daha önceki Doğu Anadolu gezisinde görmüştüm ve bu ikinci gelişimdi.Pisa kulesini andıran eğri minaresi ile Anadolu’nun ilk camilerinden olan Harput Ulu Cami gerçekten görülmeye değer ve ne yazık ki İtalyadaki Pisa kulesi gibi tüm dünyaya tanıtamamışız,reklamını yapamamışız ,varlığından bile haberimiz yok.
Harput’tan ayrıldıktan sonra Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nun turizme kazandırdığı Erzincan- Kemaliye’ye hareket ettik.Kemaliye ‘de en dikkatimi çeken evlerin kapısı oldu.Tahtadan işlemeli ve oymalı kapıların üzerind tane kapı tokmağı vardı.Bir kapı tokmağı üstte ve erkekler tarafından kullanıyormuş ve tok ses çıkarıyormuş.Diğeri biraz daha aşağıda ve daha küçük bir kapı tokmağı ve kapıya gelen kadınlar bu tokmağı kullanıyormuş ki ev sahibi kapı tokmağından gelen sese göre kapıya gelenin erkek mi yoksa kadın mı olduğunu ayırt edebiliyormuş.Benim en dikkatimi çeken kapının üzerinde evin anahtarının takılı olmasıydı.Gözlerime inanamadım ve şaşkınlık içinde ben kapıya bakarken Kemaliye’li bir kadın beni farketti ve yanıma gelip bana kapı ile ilgili bu bilgileri anlattı.
Daha sonra ‘’Orada bir köy var uzakta ‘’şiirine konu olan Apçağa köyünü ziyaret ettik.Köy gerçekten keşfedilmemiş henüz, nostaljik ve eski yapılar var ve sanki doğal filim platosu ya da seti gibi adeta.Daha sonra Kemaliye ilçe merkezine geldik ve Amerika’da bulunan Grand Kanyonun ardından dünyanın en büyük ikinci kanyonu olarak bilinen Karanlık Kanyon boyunca,132 yılda tamamlanan ve bir kısmı elle açılan tüneller boyunca heyecanlı bir Jeep Safari Turu yaptık.Sonra Karadut ile cevizin dövülerek yapıldığı Lök(dövmeç)tatlısı ve bazı şifalı ürünlerin satıldığı Lökhane’ye uğradık.Doğrusunu isterseniz Lök tatlısını pek sevemedim.
Ertesi gün Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde adı geçen Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayını ve Atatürk’ün Malatya’ya geldiği zaman kaldığı ‘’Atatürk evi’ni ziyaret ettik.Orada Malatya Valiliğinin dokuttuğu Atatürk portresinin olduğu bir el halısı ilgimi çekti.Malatya ‘da Şire pazarında alışveriş yaptıktan sonra Darende’ye hareket ettik.Orada Türkiye’nin sayılı güzelliklerinden olan Gökpınar Gölü gerçekten olağanüstü güzeldi. Oldukça derin ve Türkiye’nin en temiz gölü olma özelliği taşıyor.Yer yer turkuaz ve yeşil renkte ve o kadar temiz ki derin olmasına rağmen dibini görebiliyorsunuz.Sonra gezimizi tamamlayıp Adana’ya akşam saatlerinde dönüş yolculuğumuza başladık.
Özellikle Tunceli Munzur Çayı gerçekten olağanüstü güzellikte.Henüz daha keşfedilmemiş ve bu nedenle de Karadenizdeki Uzungöl gibi beton yapılaşmaya mağruz kalıp doğanın güzelliği bozulmamış henüz.
Bu yazıyı özellikle bana ‘’Ne var ki oralarda ,neden Tunceli’ye,Elazığ ve Malatya’ya gidiyorsun’’ diyenlere cevap olsun diye kaleme aldım. Merhum Ahmet Kaya bir konuşmasında aynen şu cümleyi kuruyor ; ’’Muş’u görmeyen bir insan,Van’ı görmeyen bir insan,Tunceli’ye Munzur’a,Ovacık’a,Çemişgezek,Diyarbakır’a gitmeyen bir insanın Atina’da ne işi var’’ diyor ve en güzel cevabı bence Ahmet Kaya veriyor.Önce kendi ülkemizi ve özellikle henüz keşfedilmemiş olan Doğu Anadoluyu gezelim.İl il,karış karış,köy köy…Ülkemizdeki yedi Coğrafi bölgeyi de tek tek gezip görelim.,İnsanlarını,doğayı,coğrafi özelliklerini, yemek kültürlerini,gelenek ve alışkanlıklarını tanıyalım,öğrenelim. Ancak ondan sonra yurtdışını gezip görelim Ahmet Kaya’nın da vurguladığı ve haklı olarak eleştirdiği gibi…
Nefes alıp ekmeğini yediğimiz yurdumuzu tanımadan , yurt dışı seyahetlerini gösteri yapar gibi karış karış gezersek ,işte böyle ÖZÜMÜZÜ kaybederiz. Kalemine sağlık sevgili Özlem Erdoğan ne kadar naif bir anlatım ile dile getirmişsiniz,tebrikler!??