Bir yaz günü akşam yürüyüşünde rastladım ona. Hava ılık ve karanlıktı. Akşam saat sekiz suları…Yanına bir miktar yiyecek ve suyunu almış bisikletinin sepetine annesinin el emeği ördüğü oyuncaklar (Amigurumi), anahtarlıkları satıyordu. Temiz yüzlü ,temiz giyimli, yana doğru kakülünü düzgünce taramış, kibar bir erkek çocuğu. Elindeki oyuncağı bana doğru uzatarak kibar bir sesle " almaz mısınız" dedi. Arkadaşım ile yürüyorduk. Durdum. Çocuğun kibar ve temiz yüzü ve temiz giyimi dikkatimi çekti. "Annem yapıyor bunları" dedi. "Sen okuyor musun" diye sordum. Bir devlet okulunda 6.sınıfa gittiğini söyledi. Susamıştım, yanımdaki su bitmişti. Sepetindeki suya elimi uzattım. "O benim suyum, su satmıyorum ben. Okuldan çıktıktan sonra bunları satıyorum sonra da ödevlerimi yapıyorum" dedi. Annesinin örmüş olduğu oyuncakları, anahtarlıkları gösterdi. Yürüyüşte olduğum için fazla para yoktu yanımda hemen bir anahtarlık satın aldım. Kibarca teşekkür etti. Ben ve arkadaşım bol kazanç dileyerek ayrıldık yanından. Çocuğun özgüveni, düzgün Türkçesi ve diksiyonu beni çok etkiledi.
Dün cilt bakımı yaptırmak için gittiğim güzellik merkezinden içeri hızlıca küçük bir kız çocuğu girdi. Uzun kahve saçlarını at kuyruğu yaparak düzgün bir şekilde tokalarla toplamış yine temiz giyimli ilkokul çağlarında bir çocuk. "Profterol alır mısınız" diye içerde oturanlara sordu. Güzellik merkezinin sahibi profterol getirmesini istedi. Kapının önüne baktım. Zayıf, genç bir kadın pikniklerde soğutucu olarak kullanılan iki tane termosun içinden plastik bir kabın içinden profterolü sakin bir şekilde çıkararak kız çocuğuna verdi o da merkezin sahibine getirdi bankonun üzerine bıraktı. Güzellik merkezinin sahibi kadın kız çocuğunun söylediğinden biraz fazla para bıraktı bankonun üzerine. Biraz sonra kız, elinde üç tane kurabiye getirerek bankonun üstünde duran profterollerin üstüne bıraktı. Güzellik merkezi sahibi olan kadın; "bunları niye getirdin?’’ diye sordu şaşkınlıkla. Kız çocuğu, onlar hediye" dedi ve fırlayıp kapıdan çıkıp gitti. Annesi ile birlikte termosların olduğu büyük bisikleti sürerek gittiler. Çok duygulandım. Gözlerim doldu. Verilen fazla paranın yerine üç tane kurabiye göndermişti annesi..
Bu dünya hayatı çok acımasız. O kadının hikayesini dinlemek isterdim gerçekten. Yeryüzünde onuru ve namusu için yaşayan ve alnının teri ile para kazanan eli öpülesi daha nice kadınlar var kim bilir…Kolaya kaçmadan, çocuklarının başını öne eğmeden ar ve edebi ile çalışan, aza kanaat getirmiş yüce gönüllü dürüst kadınlar…
Ben hep yazılarımda bunu düstur edindim ve kız öğrencilerime de mutlaka bir meslek edinmelerini gerektiğini yazılarımda ve kitabımda da çok yerde hep vurguladım. Hayatın zaman içinde ne getireceğini bilemeyiz. Varlıklı iken yokluğa düşebiliriz, eşimizden boşanmak isteyebiliriz ya da evin giderlerine katkıda bulunmamız gerekebilir. Asla bir meslek sahibi olmadan kız çocukları evlendirilmemeli. Ya da çocuk doğdu, anne oldum diye mesleğini bırakmamalı.
Ünlü Aktör Mehmet Aslantuğ’un tam da bu konu ile ilgili söylemiş olduğu çok sevdiğim bir cümlesi var: "hiçbir kadın geleceğini bir adamın vicdanına, aşkına, günün sonunda bir gün aklının karışmasına bırakmamalı..."
Mehmet Aslantuğ'un ekonomik özgürlüğü vurgusuna kurmuş olduğu bu cümleye gerçekten şapka çıkartılır.
Kendi ışığını yansıtan, hep pozitif, ilkeli ve hep kendi doğru bildiği yolda tek başına dimdik ayakta duran tüm kadınlara selam olsun.
Yorum Yazın