Her kadın anne olabilir ama her anne ANA olamıyor.
Yaklaşık on üç yıl önce köşe yazıları yazmaya başladığımda bu başlıklı yazım ilk yazılarımdan biriydi ve o zaman bu yazı ile ilgili çok tepki çekmiş, çok eleştirilmiş ve hatta sosyal medya üzerinden ‘kadınları ötekileştirdiğim ve önyargılı’ olduğuma dair linç yemiştim adeta.
Son zamanlarda yaşanan Narin ve Sıla bebek olayında ne kadar haklı olduğum görülmüş ve anlaşılmıştır diye düşünüyorum.
Hala o zaman yazdığım ve savunduğum fikirlerin arkasındayım. Bana göre anne olmak ile ‘ana’ olmak arasında çok fark var.
Kadınlar doğurganlık yaşı süresince anne olabilirler tabi ki, ama ‘ana’ olmak farklı bir çok özelliği kendinde barındırıyor.
‘Ana’ olmak demek evladını her türlü kötülükten korumak, kollamak sevgi ile kol kanat germek, evladının mutluluğu için her türlü fedakarlığı yapmak ve bu anlamda gerekirse canını dahi düşünmeden ortaya koymak demek bana göre.
‘Ana’ olmak insan ve kadın olmanın ötesinde ulvi bir duygu ve kadına bahşedilmiş bir ülfettir.
Fakat her kadın ‘ana’ olmanın gerektirdiği o yüce duyguları ruhunda barındıramıyor ne yazık ki.
Evladını ya da çocuklarını yüzüstü ortada bırakıp başka bir adama kaçan, dokuz ay karnında taşıdığı bebeğini şu veya bu sebeple cami köşesine bırakan, göğüslerim sarkmasın diye bebeğini emzirmekten kaçınan nice anne var bu dünyada.
Yazacaklarım size absürt ve sıra dışı gelebilir, ama para için kızını başka erkeklere peşkeş çeken ve hatta pazarlayan anneleri de sosyal medyada duymuyor muyuz, bu kokuşmuş düzen ve hayat içinde.
Evin çatısı altında öz kızına yaşatılan tecavüze kulağını ve gözlerini kapatan, sessiz kalan, yok sayan ve hatta çanak tutan anneler yok mu yeryüzünde?
Biz bu kadınlara da mı ‘anne’ ya da ‘ana’ diyeceğiz?
Bütün bu olaylar akşam haberlerinde vakıa olarak ya da sosyal medyada bir haber başlığı olarak, sanki çok sıradanmış gibi geçip gidiyor gözlerimizin önünden.
Oysa bu yaşananların hepsi ayrı bir dram. Gencecik kızlar hep bu sebeplerden ötürü evden kaçıp kötü yola düşmüyorlar mı?
‘Doğduğunuz ev kaderinizdir’ sözü ne kadar da doğru. Sevgi dolu bir ailede korunup kollandığınız bir çatı altında büyümek herkesin hakkı fakat herkes bu kadar şanslı olamıyor. Tüm bu saydığım ve buna benzer sebeplerden dolayı ben her anneyi ‘ana’ olarak göremiyorum.
Nasıl ki, otomobil kullanabilmek için ehliyet gerekiyorsa, anne-baba olabilmek için de ciddi bir takım psikolojik ve travma testlerinden geçmeli bence ebeveyn adayları.
Bütün bu olaylar zannedildiği gibi sadece ülkemizde ya da doğuda yaşanmıyor. Hatta Amerika’da çok genç yaşta ünlü olan bir sanatçının daha on beş yaşında iken annesi tarafından yine ünlü bir rap şarkıcısına peşkeş çekilerek, rap şarkıcısının malikanesinde uyuşturucu verilerek toplu tecavüze uğradığını bütün dünya biliyor.
Şimdiye kadar örtbas edilen bu ve bunun gibi tüm kötülükler teknolojinin ilerlemesi ile bir bir ortaya dökülüyor.
Bu kokuşmuş düzen içinde kötülük taşmıyor artık ortalıkta pis pis fokurduyor ne yazık…
Son zamanlarda ülkemizde yaşanan vakıalara bakarsak sevgi dolu bir anne tarafından, büyütüldüğünüz ve korunduğunuz bir çatı altında yaşamak artık bu kokuşmuş dünyada bir şans olsa gerek diye düşünmeye başladım..
Anne olmaktan öte, ‘ANA’ olabilme duygusu Allah’ın kadına bahşettiği bir lütuf bence.
İşte her kadın anne olabiliyor ama ’ANA’ olma lütfu her kadına bahşedilmiyor ne yazık ki.
Her kadın annelik duygusunu yaşayıp tadabilmeli tabi ama , ‘ana’ olmanın da nasıl bir yüce sorumluluk ve ulvi bir duygu olduğunun idrakına da varabilmeli…
Yorum Yazın