18 gün süren Balkanlar ve Avrupa turumdan izlenimlerime bu yazımda da devam etmek istedim. Ancak bu yazımda daha çok gezdiğim yerlerdeki yemek kültürü ya da gördüğüm güzelliklerden değil, insan davranışları üzerine edindiğim izlenimlerimden bahsetmek istiyorum.
Gezdiğim tüm ülke ve şehirler arasında en çok Budapeşte’nin doğa ve tarih güzelliğinden bahsetmiştim. İlgimi çeken bir şey daha oldu orada.
Belki tüm gezdiğim Avrupa ülkelerinde aynı durum söz konusu idi, fakat Budapeşte'de buna bizzat şahit oldum. Tuna nehrinin gece saat 12.00- ya da 13.00 gibi gençler banklara oturmuşlar sevgilileri ile şaraplarını yudumluyorlardı. Ya da genç kızlar kısa şort ya da mini etekleri ile nehir kıyısında kaldırımlara oturmuşlar bira içiyorlar. Kimse de onları rahatsız etmiyordu. Bu durum bana çok ilginç geldi, son derece medeni buldum. Öğrendim ki, eğer biri ya da birileri tarafından rahatsız edilirler ve de bu bir yabancı ise polis tarafından hemen sınır dışı ediliyormuş.
Bana ilginç gelen bir davranış şekli de Fransızların aşırı milliyetçi tutum ve davranışlarıydı. Yıllar önce Fransa-Paris’e gittiğimde Louvre müzesinin karşısındaki üç katlı ünlü bir parfümeri mağazasından parfüm almak istedim, mağazaya girdim. İngilizce olarak almak istediğim parfümü sordum. Ancak mağazadaki satıcı Fransızca konuşmadığım ve derdimi Fransızca anlatmadığım için kaba bir şekilde başını çevirdi, cevap vermedi. Bu gittiğimde aynı mağazaya girdim, Türk asıllı bir satıcıdan istediğim parfümü bu kez satın alabildim nihayet.
Sen nehri kıyısında tekne ile nehir üzerinde gezerken, 5 ya da 6 farklı dilde size etrafta gördüğünüz tarihi yapıları ve altından geçtiğiniz köprülerin özelliklerini tanıtıyorlar ancak, Japonca da dahil 6 farklı dil arasında tüm dünyada en çok konuşulan dil olan İngilizce olarak tanıtım yapılmıyor. Bu çok dikkatimi çekti. Ülkelerinde İngilizce konuşulmasına karşı Fransızların tarihten gelen bir yara ve tepkileri var. Bu nedenle Fransızları aşırı milliyetçi buldum.
Paris’te Eyfel kulesini gezerken fotoğraf çekeyim derken turdaki arkadaşlarımı kaybettim, kısacası kayboldum. Tek başımayım akşam saat 10 gibi ve telefonumun şarjı bitmek üzere, telefonumun interneti yok yani yurtdışı konuşmasına açtırmamışım ve en kötüsü de İngilizcem iyi değil. Bir restoranta girdim, kahve içmek istediğimi ve işletmenin internetini kullanabilir miyim diye sordum. Ancak sadece orada yemek yiyebileceğimi aksi taktirde oturamayacağımı söyledi garson. Oradan çıktım bir kafeye girdim kahve içmek istediğimi söyledim ve barmenin yanına giderek iyi olmayan İngilizcem ile tur arkadaşlarımı kaybettiğimi söyledim ve yardım istedim. Büyük bir şans eseri barmen de Türkmüş. Hemen telefonumu şarja taktı. Şarjım dolduktan sonra tur rehberimizi aradım ve kaybolduğumu bildirdim. Eyfel kulesinin ayakları altında çimlerin üzerinde oturduklarını söyledi. Bu sırada Türk olan barmenin İngilizcem iyi olmadığı için bana söylediği sözü hiç unutmayacağım. Atatürk ne demiş dedi bana; "bir dil bir insandır" demiş dedi. Bu anlamda biraz mahcup barmene teşekkür ederek cafeden ayrıldım ve tur arkadaşlarımı aramaya koyuldum.
Ancak Eyfel kulesinin dört tane ayağı var ve hangisinde ve ne tarafta oturduklarını bir türlü bulamıyorum sürekli Eyfel kulesinin ayakları etrafında yürüyorum vakit bir hayli geç oldu ortalık tenhalaşmaya başladı dolayısı ile de ben artık korkmaya başladım. Henüz yeni başlayan tatilim bitti herhalde gidip güvenli bir otelde kalayım diye düşünüp tur arkadaşlarımı ararken tesadüf karşıma çıktılar onlar da telaş ile beni arıyorlarmış. Çevredeki cafelere bakmışlar her yerde beni aramışlar onlar da çok telaşlanmışlar. Neyse ki tura tekrar katılabildim ve arkadaşlarımı buldum. Ancak bu arada o gün içinde yaklaşık 37000 adım atmışım. Fransa’da Eyfel kulesi çevresinde kayboluş hikayem mutlu sonla bitti ancak bu olaydan şu sonucu çıkardım. Kesinlikle bir yabancı dili iyi derecede konuşmanız gerekiyor ve ‘’bir dil bir insan’’ sözü çok doğru. Yurtdışına tur ile gidecekseniz kaybolma durumuna karşı yurtdışına çıkmadan önce mutlaka telefonunuza internet paketi satın almanız şart. Neticede bana kaybolduğum sırada Fransızların yardım etmemesini de asla unutmayacağım doğrusu.
Yorum Yazın